19 Ekim 2010 Salı

ölüm korkusu

Sabahın köründe,nöbetin bitmesine az bir zaman kala,komuta merkezinin verdiği anonsla çıkış yaptık.adres,istasyonumuza yakın bir yerdi.ihbar, akiğer kanseri,nefes alamıyor diye gelmişti telsizden.
Adrese yakın bir yerde,hasta yakını telaşla elini kalırdı.hemen ona doğru yöneldik.eve ulaşıp hasta nerde diye sorduğumda,hasta olduğu söylenen kadın telefonla konuşuyordu.kapattı sonra.
-geçmiş olsun nedir şikayetiniz?
-ölüyorum ben kurtarın.
Akciğer kanseri olmasına rağmen,rahat nefes alıyordu,gayet de iyi konuşuyordu.
Sonra başladı anlatmaya
-uyuyordum ben.yanıma biri geldi.ya canını şimdi alırım,ya da sonra alırım ama sürünür,çok acı çekersin.kararını ver.sevdiklerinle vedalaş.üç gün sonra yine gelicem.
-uykunda mı oldu bunlar?
-evet uyuyordum.
-tam süpermen gibi uçarken uyanmışım(tabir aynen böyle)
Hasta yakınına döndüm.
-peki ambulans çağırma nedeniniz nedir?
-uyuyordum ben.bi çığlık duydum.sonra da ölüyom ben diye bağırınca çok korktum.ablam akciğer kanseri.ciğerinin yarısı yok.ölüyo sandım.
Tansiyon ve diğer bulguları normaldi.
Hastam panik atak hastasıymış ayrıca.antidepresan kullanıyormuş.çoğundan saklarlar ama,o,kanser hastası olduğunu biliyormuş.
Ah teyzem,hepimiz öleceğiz diye başladım söze.Senin gibi ciddi rahatsızlığı olanlar daha çok düşünürler ölümü.çok düşünme.hayatın ve kimsenin garantisi yok dedim.kafana çok takmışsın.ondan öyle görmüşsündür.
Diyelim ki rüya değil ,gerçekti gördüğün,şanslısın.sana sevdiklerinle vedalaşmak için fırsat tanımış.bu fırsat herkesin eline geçmez.
Başını salladı.tatmin olmuş gibiydi.
Şimdi yatarsan uyuyabilir misin?
-uyurum dedi.
Hadi biraz daha uyu.herşey normal.ilaçlarını kullanmaya devam et.kafana da takma böyle şeyleri dedim ve ayrıldık.

7 Ekim 2010 Perşembe

çifte sevk

Sakin başlayan nöbetimiz,merkezin bizi anons etmesiyle hareketlendi.hastamız,acil serviste kolunu iş makinesine kaptıran genç bir erkekti.hızlı davranırsak yemek saatine yetişiriz diyerek çabuk çabuk aldık hastamızı.sevk izmir deki tıp fakültelerinden birineydi.

Yol uzun ama avantajımız,otobandan gidilebiliyor olmasıydı.hastamızda stabildi zaten.öyle iyiydi ki,beğenmiş beni kardeşine ayarlamaya çalıştı bi ara.maaşımı filan sordu.

Ulan kolun kesik,parmakların tutmuyor,aklından neler geçiyo,diyemedim.Bunların sırası değil gibi laflar geveledim ağzımda.Att arkadaşın da hoşuna gitti habire soruyo nerde çalışıyo,ne iş yapıyo kardeşin,mutlu mesut gidiyoruz yani.

Hastamızı sevk eden uzman doktor da,gitmeden üniversiteden hastayı kabul eden hocayla görüşmüş.götürüp bırakıcaz.form imzalatıcaz olucak biticek.biz de hastanedeki kuzu kapamaya yetişicez.yetişicektik...olmadı...

Hastaneler arası dolaştırıp,yolda ölen insanların haberleri arttıkça,bir çözüm yolu bulunarak,hastanın sevk edildiği hastaneden,sevki kabul eden doktoru arayıp hasta hakkında bilgilendirmesi,hastanede yatak olup olmadığının sorulması(online görülebiliyor), hastalığına uygun hastane nakilleri önceki yıllara oranla,hızlı ve sorunsuz hale geldi.

Bizim hastamız için de,tüm bu prosedürler doğru şekilde uygulandığından ,ambulanstan indirdiğimiz sedyeyi,acil servise doğru sürdük.çevreme bakıp en yakın doktora,geldiğimiz yeri söyleyip,hastamızın ortopedi servisince kabul edildiğini,bilgileri olduklarını söyledim.

Hastayı bir devlet hastanesine getirmiş olsaydım,hasta acil serviste teslim alınır,ilgili birime yönlendirilirdi.ancak üniversite hastaneleri özerktir.kurallarını kendileri koyarlar.Bu kuraldan hareketle,hastamızın acil servisten kabul edilemeyeceğini,kabul eden servis neresiyse ora gitmemiz gerektiği söylendi.bir personel yardımıyla kartlı geçiş kapılarından geçip,servise vardık.

Her biri birbirinden habersiz dört-beş beyaz önlüklü vardı.belki bi kısmı öğrenciydi bilemiyorum.neredeyse hepsine tek tek durumu anlatmaya başladım.artık sinirlenmeye başlamıştım

Hocalarını aradılar.hastayı kabul edeni yani...O'da hastayı acil servisin kabul etmesi gerektiğini söylemiş telefonda.
acil servis kabul etmiyor zaten ordan geldik dediğimizde bir saatlik beklemenin henüz 15.dakikasındaydık.

Bu gergin bekleyiş sırasında merkezden telefonla aradılar(gps ten görüyorlar ya,niye oyalanıyorsunuz diye soracaklar sandım)meğer diğer üniversiteden bir bebek eve nakil olacakmış.(normal şartlarda eve kadar götürmüyoruz hastaları ama,bu bebek solunum cihazına bağlı,beyninde hasarı vardı.)bizi bekletiyorlar dedim.teslim edince hastamızı ararım.

Bir 40 dakika kadar servis koridorunda bekledikten sonra,bu arada hasta çişim geldi bırakın inicem ben benim sadece kolum hasta yürürüm ben tuvalete diye söyleniyor,üstündeki emniyet kemerlerini açmaya çalışıordu.(iç ses:hay senin çişine de sana da)azcık sık dişini dedim,zaten tutuyodum ne zamandır dedi.hay allahım .bir ördek getirdik,yapsın diye boş bi oda ayarladık.yaptı da o sıkıntıdan kurtulduk.
neyse,çişini yaptırdıktan kısa süre sonra biri bize seslendi.acile götürün hastayı orda kabul edecekler.bakın zaten acilden geliyoruz kabul etmediler,tekrar buraya gelecekse götürmeyeyim deyince,bu sefer kabul edicekler,ordan da ameliyata alınacak,siz götürün dedi.hamal gibi hissettim kendimi ordan oraya ordan oraya...

acile vardık kim kime...ulan gene kimse ,yok.en yakındakine doktorlardan birine yanaştım .erkekti.dr.y hanım kim?

el cevap:ben y hanım değilim.

benzemiyorsunuz zaten diyebildim.çok sinirledim ama.zaten canım burnumda.aklınca espri yapıyo eşşoğlusu.sonra koridorun ortasına geçip
-dr y hanııııımmm diye bağırdım.(cadıyım işte.bi de açım.)

ses gelmedi.bi daha bağırdım
benim dedi zayıf bi ses.
-hastayı getirdim haberiniz varmış.
-evet.paramediklere teslim edin.onlar başlatıyor kabul işlerini.
sonuçta teslim ettik.hastanın rezil olduğuna mı,o kadar sinir olduğumuza mı,yemeğin kaçtığına mı yanayım bilemedim.
Daha bir sevkimiz vardı üstüne...Ooooff offf..!!!.
Yol üzerinde ekmek arası bişeyler yaptırıp,yiye yiye devam ettik yolumuza.ambulansta beslenmek eğlenceli bişey değildir.
merkezi arayıp,diğer hastanın bilgilerini aldım.
hastamız,4 aydır çocuk yoğun bakımda yatıyordu.ailesine nasıl bakılacağını öğretmişler,artık eve gönderiyorlardı.hasta yakını,köylümdü üstelik.beni görünce çok sevindi.
Çıktık yoğun bakıma,hortumlar,kablolar,alarm sesleri ve 14 aylık bir bebek...
iyileşme ümidi kesin olarak yok denmesine rağmen,bacağı hareket etti diye sevinen bir anne,etrafımızda pervane olan bir baba...
Köydeki evin bir odasını yoğun bakım gibi döşemişler,jenaratör,klima,laminant parke taktırmışlar.ortaya bir karyola konmuş.herşey Ela için yapılmış.
son düzenlemeleri yapıp,bi sıkıntı çıkarsa,müdahale edebilmek adına,yaşamsal bulguları normal seyredene kadar yanlarında kaldık.telefon numaramı da verdim.24 saat ulaşabilirsiniz dedim.
yola koyulduk tekrar.istasyonumuza doğru.16:00 da çıkıp 23:15 te dönebildik.çok yorulduk çok...

3 Ekim 2010 Pazar

küçük bir bisiklet kazası...


Dünkü nöbetimizde kent meydanında düşme ihbarı için çıkış yaptık.
adrese vardığımızda 10 yaşlarında iki erkek çocuğu karşıladı bizi.
-ne oldu dedim
-enes salağı suyun içinden giderken kaydı bisikletten düştü dedi biri..
Bankta oturmuş etrafına bissürü çocuk toplanmıştı.yanına gittim.elini omzuna koydum.bu,hastanın hem sakin olması,hem güven duyması için yapılan hareketti.adını sordum.
-enes dedi.
-ne oldu enes dedim.ağlamaya başladı.
-yok bişeyim.istemiyom ben sizi.
-sakin ol tamam yok bişeyin.kafanda küçük bi yara var.dikiş gerektirmez,pansuman yapıcaz sadece.silip temizlicez korkma.bi de film çekilsin hastanede.hadi gel dememle enes bir fırladı.zor yakaladık.
-istemem ben siz babamı tanımıyonuz çok sinirlidir duyarsa döver beni çok kızar gelmicem ben diye öyle tepiniyor ki,çevremize başkaları da toplandı.
neredeyse zorla yürütmeye başladık ambulansa doğru,bu seferde,bisikletim ne olacak,bisikletim diye feryat figan...arkadaşları da alamayız dersaneye gidicez deyip çaresiz bıraktılar.hani bisiklete bi yer bulsak,enes de gelecek.ikna ettik artık.nerden çıktı şu bisiklet işi derken,bizim att arkadaşın aklına çarşıdaki dükkanların birinin sahibi akrabası geldi.bisiklet sağ salim gönderildi.
Enes hala ağlıyor:
-gitmiceeemmm!!!!!
bende film koptu.gülmekten tutamıyorum çocuğu.öyle komik ki.sanki işkence edicez eşek herife.kalabalık da giderek çoğalıyo.
Resmen ittire kaktıra bindirdik araca.bir süre vermem diye diretti ama,babasının numarasını da aldık ondan.aradık hastaneye gel diye.
Yattı sedyeye ufaklık,pansumanı yapılıyo bir yandan ben de kontrol ediyorum başka birşeyi var mı diye.olsa da söylemez bu şimdi korkudan diye her yerine baktım.dirseğin de sıyrıkları vardı.
Sakinleşti artık.sordum.
-baban çok mu dövüyor seni?
-evet
-istersen şikayet edebilirsin polise dedim.kendimden biliyordum.babam dövünce,onunda canının yanmasını çok isterdim.ya büyüyüp ben de onu dövücektim ki,dayanamazdım, o nun kadar merhametsiz değildim.ya da polisler verirdi cezasını.en iyisi şikayet etmeliydim.
hiç etmedim,edemedim...ama hep aklımdan geçti.belki enes bunu yapabilirdi.
korktu.
-yok yaramazlık yapınca dövüyo dedi.
-çok mu yaramazsın?
-bilmem
Araç acilin önünde durup,el freninin sesi gelince bizim ufaklık,üstündeki emniyet kemerlerini açmaya çalıştı.birini açtı da hemencecik.
-dur bakalım sedyeyle alıcaz seni.koy başını.
att arkadaş çözülen kemeri yeniden taktı.
Acile girer girmez henüz susmuş gözleri gene ağlamaya başladı.
-istemiyom beeeennn yok bişeyim.iğne yapmayın banaaaa...
Doktor hanıma anlattım enes i.pansuman odasına geçtiler.bizimki hala ağlıyor.yanına yaşlı sayılabilecek sakallı bir amca geldi.babasıymış.dayanamadım.
-enes siz kızacaksınız diye gelmek istemedi.bu seferlik kızmayın olur mu?kaza olmuş.
çok yaramaz dedi sadece.
kızmam demedi.
Hep derler çocuklar babadan korksun iyidir,sonradan laf geçirilmez filan...
Çocuk kendi acısını unutup,babasından yiyeceği dayağı düşünüyor.bu kadarı da abartı değil mi?ya enseye şaplak kıça parmak durumları ya da dayak korkusu..bunun bir ortası yok mu?

30 Ağustos 2010 Pazartesi

ölüm nerde gelir insana?

yarın nöbetim var ve hala uyuyamadım.elbette bir sebebi var.son iki gündür aralıksız nöbetçiydim.bunun anlamı 48 saat boyunca neredeyse uykusuz,ambulansa ihtiyacı olan veya olduğunu zannettiği için ihbarda bulunan/bulunulan hastalara yardım ettim.yada ettik diyeyim bencillik olmasın.ekip işi ypıyoruz ya hani.gerçi onlar 24 saati tamamlayıp gittiler.neyse.tabii o kadar saat uykusuz kalınca eve gelir gelmez go to bed durumları.öyle bir kaç saat uyusan yetmez.akşama kadar uyursan da benim gibi sabh ezanını uzata uzata okuyan müezzin efendiyi dinlersin.

Ne diyecektim ben.ölüm...yaşamın sonu,kalp durması,solunum durması,ya da bizim deyimimizle,cardiyopulmoner arrest...
Ölünce öte tarafta ne olur bilinmez ama,bence olan yakınlarına olur.ister kolu bacağı kopmış,kafatası ezilmiş kötü bi kaza sonucu,ister doksan yaşına gelmiş uzun yıllardır yatağa bağımlı olmanın sonucu olsun,ölümü kimse sevdiğine yakıştıramaz.her zaman acıyı görürsün o evde,ağlayan bir kaç kişi,doluşan kalabalık,mutlaka bilmiş,bişeyleri idare etmeye çalışan cenaze yakınları...
Son iki günde iki ölümlü vakamız oldu.ilki,şimdi üzüm kesme zamanı olduğundan yaygın olan traktörle tarlaya amele taşıma sırasında uyarı ışığı olmayan traktöre,minibüsün arkadan çarpmasıyla traktörün ve bağlı bulunduğu insan yüklü kasanın devrilmesi sonucu oln bir kazaydı.tahmin edildiği üzere devrilen traktörün sürücüsü altta ezilerek can verdi.çok sayıda da yaralı vardı.haberlerin dediği gibi olay yerine çok sayıda ambulans görevlendirildi.sabaha karşı 5 te 5 ambulans 12 yaralıya müdahale edip hastanelere taşıdık.
Bizim aldığımız kazazede,en küçüğü 2.5 yaşında olan 3 çocuğunu anne gitme derken evinde bırakıp,20 lira için bu sıcakta tarlada çalışmaya giden bir kadındı.adını versem mi acaba hasta mahremiyeti olayı.neyse.bu ablamızın kafasının iki yerinde açık yarası ve dizinde parçalı kırığı vardı.kırık dışarıya çıkmıştı.emin olun hiç hoş bir görüntü değildir.
Normalde bizim işimiz değil ama (polis veya bölgesine göre jandarmanın işidir.)her yöne bedava telefonun verdiği güvenle sordum hastama ailene haber verelim mi diye.çaresiz hastalar biran önce yakınım yanında olsun diye bu soruya evet cevabı verip numarayı söylerler.ama bu ablamız(yaşımdan dolayı teyze diyemeyecek kadar genç,abla diyemeyecek kadar yaşlıydı.ağlamaya başladı aramayın çocuklarım korkmasın.zaten gitme diyorlardı..çocukluğum aklıma geldi.bende istemezdim annemin yardım için de olsa bağa gitmesini.
Bir de ölen adamı düşündüm bu arada.en fazla 40 yaşlarında...Ölüm onu traktör sürerken yakalamıştı.traktörün ağırlığı içerde büyük ihtimalle kaburgaları kırıp akciğerine batmış,akciğerleri hava yerine kanla dolmuş,nefes alamamıştı.yine karaciğer,mide,dalak bu basınca kayıtsız kalmamış,karın boşluğu içinde ezilerek,iç kanama da ölüm nedenine eklenmiştir
O araçta ölen adamın eşi varmıydı bilmiyorum.Büyük ihtimalle yoktu.çünkü kimse başında ağlamıyordu.herkes kendi canının derdindeydi.eşi evde miydi acaba?az önce gönderdiği hayat arkadaşı siyah kod verilmiş, altından çıkarıldığı aracın yanında boylu boyunca yatıyordu.henüz kimse üzerine bişey örtmemişti.
ailesinin acı haberi duyunca ne yapacağını düşündüm.üzülüp ağlayacaklardı tabii ki.sonra cenaze için toplanmış eş dost onla ilgili bişeyler söyleme ihtiyacı için de;daha geçen hafta gördüm çok iyiydi şöyle konuştuk hatta bana böyle dedi,bir diğeri dün gördüm deyip onu en son görenin kendi olduğunu iddia edecek,bir diğeri daha bugün gördüm, gibi laflarla rekabet edecekler.ne kadar gerekliyse artık.eğer yaşıyorsa anne baba evlat acısı yaşamanın ne kadar zor olduğunu anlayacak,onun yerine ben ölseydim diyecekler.çocuklarını düşünmek istemiyorum eğer küçükse salak sarsak etrafta dolanacak bişey anlamayacak,büyükse herkesin acıyan bakışları ve sahte sarılmaları eşliğinde acısından harap olucak...

ikinci ölümlü vakam daha dün sabah gerçekleşti.48 saatlik nöbetimin bitmesine yarım saat kala gelen ihbarla şehir içi 3 dk lık bir mesafeye çıkış yaptık.hasta ikinci kattaydı.bir solukta çıktım merdivenleri.ekip şefiyim ya önden gidip durum değerendirmesi yapıcam.ekibin kalanı da arkamdan müdahale çantası ve sizin bildiğiniz adıyla şok cihazını getiriyor.neyse ikinci kata çıktığımda hasta yakınları çevremde ama görünen bir hasta yoktu.hasta nerde dedim.tuvalette dediler.işaret ettikleri yerde açık kapıdan baktığımda kimse yoktu.nerde dedim tekrar,tuvalette kaldı dediler.hasta,büyük tuvaletini yaparken kalp krizi geçirip o halde oracıkta kalıyor ve kapının arkasına düştüğünden kapı açılmıyordu.biz gelene kadar da kapı aralığından hastanın morarmış yüzünü seyretmişler çaresizce.kapıyı biraz zorladım,hastanın ayağı engel oluyor,hayatı ayağından daha önemli en fazla kırılır diye düşünerek bir daha zorladım,oluşan aralıktan içeri girdim.arkamdan da att arkadaşım mehmet.soluk almıyordu.hastayı önce oradan çıkarmalıydık.üstünü filan toplamadan öylece birimiz omuzlarından birimiz dizlerinden tutarak çıkardık geniş salona.yere yatırdık.kalp masajı için sert zemin önemlidir.hemen geçtim kalp masajına arkadaşlara da yapacakları konusunda görevlendirme yaparken,soruyorum ne zaadır bu halde,bilinen bi hastalığı var mıydı?ilaç kullanıyor mu ameliyat oldu mu daha önce.cık.bütün soruların yanıtı hayır.sapasağlam adammış 58 yaşındaymış.doktora bile gitmezmiş.ayrıntıları geçeyim.sonra hastanın ritm ve kalp atımı döndü ve hastaneye taşıdık.ne yazık ki orada tekrar gitti.
Eşi bursa da çocuklarının yanına gezmeye gitmiş.belki birazdan evinde hiçbir hastalığı olmayan sapasağlam bıraktığı eşinin ölüm haberini telefonda alıcak.haber veren biraz düşünceliyse hasta oldu gel diyecekler.en azından yolculuğu rahat geçsin diye...
Ölüm işte,hepimizin başına çeşitli senaryolarla gelicek ama sonu hep aynı bitecek.geleneksel ritüeller yapılacak,sonra herkes sırayla dağılacak.ateş sadece düştüğü yeri yakacak.kimse sıradakinin kendisi veya en sevdiği olduğunu düşünmeden,hiç kendi başına gelmeyecekmiş gibi uzaktan bakıp,hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam edecek,edeceğiz....

31 Temmuz 2010 Cumartesi

intihar


dün intihar etmek için bileklerini kesen 70 küsur yaşında bir amcaya gittik.biraz daha beklese eceliyle ölecek zaten.ağlıyordu.hastalarla duygusal bağ kurmayı pek sevmem ama,dayanamadım.sarıldım ona.ah amcacım neden yaptın dedim?
-hanım öleli 2 sene oldu,yanlız kalıyodum.hasta olunca çocukların rahatı kaçtı.bursa dan buraya geldiler.öleyim de kurtulayım dedim dedi.
İnsanların sırtından aslakça yaşayanların yanında bu düşüncesi çok gururlu da olsa,yaşamına son vermek istemesi ürkütücü..
Etrafı araştırdım.Banyoda koca bir ekmek bıçağı ve musluğu altında kan damlaları...ölürken bile etrafı kirletmek istememiş.bir su tutarlarsa temizlenir diye düşünmüş belli ki.
müdahalesini yaparken,polis ekibi çağırdık olay yerine.sonra acil servise nakil.sonra ne oldu bilmiyorum.umarım iyidir.
.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

selam...

adımdan da anlaşılacağı gibi 112 acil yardım istasyonunda çalışıyorum.siren sesiyle içinizi cız ettiren araç benim işyerim.niye geç kaldınız sözleri,hasta yakınlarının sözlü saldırıları benim gün içinde duyacağım normal sözlerden birkaçı.ne çilesi varmış bu kızın diyeceksiniz ama,daha çileli insanlara yardım ettiğimizden yada etmeye çalıştığımızdan çoğu zaman kulak arkası edip söylenenleri işime bakıyorum,bazen de altta kalmayıp cadılık yapıyorum.açıkçası ruh halime göre değişiyor.


bu işi yalnız yapmıyorum.o kıç kadar ambulansta 3 kişi çalışıyoruz.2 acil tıp teknisyeni,biri de paramedik.paramedik olan aynı zamanda ekip şefi.yani ben.
hasta ve yakınını söylemeyi unutmadım.son iki kişi sürekli değişse de sabit olan 3 kişiyiz sonuçta...
yoğun bir ilçede 2 ekiple aynı binayı paylaşıyoruz.o ekip te doktor,acil tıp teknisyeni ve ambulans şoförü var.3 oda,1 salon da bir nöbette 6 kişi prefabrik binamızın içinde yaşayıp gidiyoruz ya da birbirimize katlanıyoruz dersek daha doğru olucak sanki.


Bize vakaları telsizle bildiren bir merkezimiz var.112 yi aradığınızda önce,112 komuta kontrol merkezine bağlanırsınız ve acil durumunuzu,adresinizi,hasta bilgilerini orda telefondaki çağrı karşılayıcı sağlık personellerine anlatırsınız.onlar da ambulansa ihtiyaç olduğuna karar verirse(kabul edersiniz ki hala sim kartı denemek için 112 nin arandığı bir memlekette yaşamaktayız.)sizden adresinize en yakın bilinen bir noktanın adını ister.bu bir camii yada market(ama mehmet bakkal gibi abuk adresler değil.)okul yada park olabilir.amaç,hastanıza daha çabuk ulaşmaktır.sonra oraya çıkmanızı,ambulası görünce el sallamanızı isterler.bu arada bize de telsizle olay yeri ve hasta bilgileri verilerek,vakaya çıkış yaparız.



komuta merkezinde aradığınız andan itibaren kronometre çalışmaya başlar,bütün telefon ve telsiz konuşmaları kaydedilir.ayrıca ambulanslarda gps sistemi vardı.nerde olduğumuz kkm tarafından görülür,kayıt altına alınır.neyse,bize gelen telsiz çağrısının ardından ambulansa binmemiz için en fazla 30 sn miz vardır.ama 30 sn önerilmez.bu arada uyuyor yada tuvalette,yada sevgilinizle konuşuyor olmanız,yada yemek yiyor olmanız farketmez.telsiz anonsu sizin kodunuzu(istasyonlar kod sistemine göre çalışır.mesela 2010,3010 belli olmasın diye kendiminkini vermiyorum)söylediği andan itibaren hayat durur ve koşarak ambulansa bineriz.(abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz belki ama sistem gerçekten böyle işliyor.yemekhanede bir kaşık yemek alıp,yemeğimi bıraktığım zamanlar çok oldu.tabii sonra yemek saati kaçıp aç kaldığımız da..)biner binmez,'çıkış yaptık'anonsunu geçeriz ki,kkm bilgisayarda işaretlesin.sonra vaka adresine doğru gideriz.buluşma noktasına vardığımızda,el sallayan bir hasta yakını bulma umuduyla etrafımıza bakınır,bulunca,kkm ne 'hasta yakınıyla buluşuldu'anonsu geçeriz.onlarda kaydederler.sonra hasta yakını bize adresi tarif eder.adrese gidince gene anons geçeriz.vardık diye...hastanın yanına gittiğimizde gereken müdahale yapılır,yada yapılmaz(bundan sonra bahsedeceğim.)


sonrasında hastayı ambulansa alıp gene anons geçeriz hastayı aldık,hastaneye gidiyoruz diye..bulunan yerde birden fazla hastane varsa,hastanın durumuna,hastanenin durumuna(bazen gereken uzman yada yoğun bakım orda olmayabilir),yakınlığına bazen de hasta yakınlarının isteğine göre hastane adını bildiririz.


sonra hastane acil servisine hasta teslim edilir,hasta bilgileri ve hastalığı hakkında form doldurur,acil servis hekimine hasta hakkındabilgi ve bulguları anlatıp formu imzalatırım.bu arada att arkadaşlar da ambulansı yeni vaka için hazırlar.kullanılan serum yada ilaçlar,müdahale çantasına yerleştirilir,ambulans kanlı yada kusmukluysa temizliğini yaparlar.hasta için kullanan malzemeleri temizleyerek yerine koyarlar.


bu kadar işlem sadece bir hasta için yapılır.gün içinde en az 10,en fazla 20 hasta için aynı işlem tekrarlanır.toplu trafik kazalarını saymıyorum.


niye bu kadar anlattım ne gerek vardı bilmiyorum ama sonralarda hastalardan ve vakalardan bahsederken,işleyişi baştan bilmenin faydası olabilir diye düşündüm.sanki bissürü izleyenip olacakmış gibi...bakalım kısmet...